29 EKİM ÖZEL ||

29 EKİM ÖZEL ||

      Cumhuriyetimizin 95. yılını çok büyük bir sevinçle kutluyorum. Başta aziz şehitlerimiz olmak üzere Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, silah arkadaşları ve Yüce Türk Milleti’ne selam olsun! Ulu Önderiyle birlikte Türk Milleti’nin yılmaz, yıkılmaz, mücadeleci ve akıllı hamleleri sayesinde bugünlere gelmiş bulunmaktayız. Geçmiş tarihinde sayısız zafer ve başarı elde eden Yüce Türk Milleti, 1919’da, Ata’sının izinden yürüyerek emsali görülmemiş bir kudret ve mücadele anlayışı içerisinde düşmanı geri püskürtmüş ve hiçbir zaman bağımsızlığını yabancı ellere teslim etmeyeceğini büyük bir gururla göstermiştir. Onca yokluk, onca sefalet, onca zorluk içerisinde kıvranan Yüce Türk Milleti yeni bir savaştan çıkmış olmasına rağmen damarlarında akan O asil kandan taviz vermemiş ve tüm benliğiyle  varlığını ispat etmiş, hiçbir zaman esir olamayacağını tüm Dünya'ya göstermiştir. Lakin Cumhuriyetimizi ilan ettiğimiz, savaş meydanı ve diplomasi masasında elde ettiğimiz zaferden bu yana iç ve dış tehditlerle her daim karşı karşıyayız. Bütün bunlara rağmen mücadele ruhumuzu sürdürmeli ve düşmana taviz vermemeliyiz. Çünkü; bizleri var olduğumuz, bağımsızlığımızın hüküm sürdüğü bu coğrafyadan sürmek isteyenler her daim olmuştur ve olacaktır da.. Bakınız; 5 Şubat 1919’da Journal Des Debat’ta, bir Fransız gazetesinde , Türk Milleti için ne denmiş: 
“  Hemen hemen beşyüz yıl boyunca Güney Avrupa'yı yıkan ve Doğu Akdeniz bölgesindeki bütün uygarlığı çökerten bu uğursuz Türk ırkını Asya'ya sürmeli..  ” 

                             










Böylesine bir düşmanlık ve kin karşısında savunmasız durabilmek mümkün müdür? Peki nedir çare, çözüm nerede yatmaktadır? Hemen cevaplayalım, çare ATATÜRK’tür.. Çare, O’nun ilke ve inkılaplarıdır.. Çare, O’nun devrimleridir.. Çare, ilimdir.. Çare, bilimdir.. Çare, fendir.. Çare, milletimiz için tasarlamış olduğu tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti devletidir!.. Bakın, 1922’de nasıl sesleniyor bizlere Ulu Önder: 
“ Ulusal mücadelenin amacı, tam bağımsızlıktır. Tam bağımsızlık ancak mali bağımsızlıkla gerçekleştirilebilir.. ” 
  Ekonomik anlamdaki bağımsızlığımız, memleketimizin geleceğini şekillendiren en büyük etkendir. Ekonomik anlamda dışa bağımlı olan milletler; yok olmaya, sömürülmeye ve esir olmaya mahkumdurlar. Mali güç, günden güne Dünya üzerinde söz sahibi olabilmek açısından geçmişte olduğu gibi günümüzde de mahiyetini büyük bir ehemmiyetle korumaktadır. Üretimimizin, tüketimimizden daha fazla olduğu vakit ve bunu dış pazarda ihracat yoluyla değerlendirebildiğimiz vakit, memleketimizin mali anlamda ne denli ilerleyebildiğini çok daha iyi idrak edebileceğiz. Daha Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Atatürk tarafından yapılan sanayileşme atılımları ülkemizin, Batı dünyasından çok daha hızlı bir şekilde , ekonomik anlamda büyüme sağladığını gösteren en büyük kanıt, şöyle açıklanabilir:
“ 20. yüzyılın ilk 50 yılını Türkiye belirledi. 21. yüzyılın ilk 50 yılı da Türkiye'nin alacağı doğrultuda şekillenecek! ” ( Amerika Birleşik Devletleri 42. Devlet Başkanı Bill Clinton)



  Bu söz, elbette ki yalnızca ekonomik başarı ve gelişmelere ithafen söylenmemiştir. Yüce Türk Milleti’nin Ata’sının izinden gitmesi, ilke ve inkılaplarını ülkenin geleceği hususunda rehber edinmesi, yapılan devrimlerle birlikte sanayi atılımlarını gerçekleştirmesi, diplomatik anlamda başarılar elde etmesi ve siyasal anlamda kısa sürede edinmiş olduğu saygınlık, bu sözü temellendiren ve söylenmesine sebep olan en büyük etkendir. Tabii bu gibi sözler, milletimizin göğsünü kabartıp gözünü kapamasına sebebiyet vermemeli. Unutmayın ki; müttefik veyahut dost devletler yoktur, ortak çıkarlar doğrultusunda yan yana gelmiş iki devlet vardır! Hiçbir zaman bir dostluk söz konusu değildir..




   
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı niteliğinde bir devlettir. Bu iki devlet birbirinden ayrı düşünülemez ve değerlendirilemez. Osmanlı İmparatorluğu’nun gerek devlet yapısı gerekse içerisinde bulunduğu ekonomik durum; memleketin parçalanmasına, yıkılmasına, düşman tarafından işgaline uygun bir zemin hazırlamıştı. Türk Milleti; yoğun,yorucu,kaybı çok ve uzun süren savaşlar boyunca oldukça yıpranmıştı. Yorulmuştu bu millet, yorulmuştu bu devlet.. Hatta işgalci güçler için, Batı dünyası için ‘Hasta Adam’ idi Osmanlı İmparatorluğu! Yok olmaya, parçalanmaya, kurtlar sofrasında bölünmeye hazır koskoca bir devletti Osmanlı İmparatorluğu.. Lakin bu durumu görüp, bu Yüce Milletin esir kalamayacağını savunan vatansever bir Osmanlı Subayı vardı. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları.. Vatansever subaylardı onlar! Yüce Türk Milleti’yle beraber, akacak olan son damla ‘kan’ gelene kadar mücadele ettiler, bağımsızlık savaşı verdiler onlar! Bakınız; 1922’de Handelsblatat Dergisi, bir Hollanda dergisi, ne diyor: 

“ Türklerin bu beklenmedik zaferi akla şu soruyu getiriyor: Son nefesini vermekte olan, ölüme mahkum Türkiye dört yıl süren Dünya Savaşı sırasında tüm maddi ve manevi kaynaklarını tükettiği halde nasıl olur da böyle tüm Dünyayı şaşkına çevirir? Sonu gelmiş gibi duran bir ülke, bugün üstelik yapayalnız kaldığı bir anda müthiş bir örgütlenme yeteneği ve dolu dizgin bir coşku sergiliyor. Londra'da yapılan hesaplarda Mustafa Kemal ve milliyetçi hareketin sıfırı tükettiği, iflasa sürüklendiği, iki kere ikinin dört ettiği gibi ortadaydı. Anadolu, dullar ve yetimler ülkesine dönmüştü. Tam dört yıl boyunca milyonlarca insan durmaksızın savaştı ve demir yumruğuyla İngiltere maşası Yunanistan'ı denize döktü. Bu, ulusal davaya duyduğu inançla mümkün oldu..”
 Ve, bu uzun yazının sonunda yazar şunları da ekliyor:


  " İslam düşüncesinin içine girmeliyiz. Bu mucizeyi anlamak için, bu gerekli. Yoksa böyle giderse, Asya'nın muazzam kapıları yüzümüze ebediyen kapanacak.. ”


      Sayın Okur, 16 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Paşa, yanında Rauf Orbay ile Şişli'den yola çıktı. Tophane Rıhtımında bekleyen yaşlı Bandırma Vapuru’na bindiler, Türkiye'nin kaderini ve Batı'nın planlarını değiştirecek bir yolculuktu bu.. Ve başardılar, bizlere Türkiye Cumhuriyeti’ni verdiler! Emanet ettiler! Devletimizi yüceltecek ve ileriye taşıyacak olanlar bizleriz!.. Unutmayalım ki; Birinci vazifemiz, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir! Cumhuriyetimizin 95. yılı kutlu olsun!

Ne Mutlu Türk’üm Diyene! 







 
     






 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayal Kırıklıkları

ATA'NIN İZİNDEN: 10 KASIM